Felsefece
"Düşün, Sorgula, Anla."
Nietzsche
Nietzsche

Friedrich Nietzsche Kimdir?

Friedrich Wilhelm Nietzsche (Almanca telaffuz: [ˈfʁiːdʁɪç ˈvɪlhɛlm ˈniːt͡sʃə] ( dinle); 15 Ekim 1844, Röcken, Almanya - 25 Ağustos 1900, Weimar, Almanya), Alman klasik filolog ve filozoftur. Nietzsche'nin fikirleri ve üslubu, yerleşik düşünce kalıplarını kırmıştır, bu nedenle yaşadığı dönemde var olan bir klasik disipline sokulamamıştır. Nietzsche, günümüzde yepyeni bir felsefi ekol olarak yaşam felsefesi disiplininin kurucusu olarak kabul edilmektedir.

Hayatı

1844-1869: Gençlik yılları

Prusya Krallığı'nın Saksonya eyaletinde bulunan Leipzig yakınlarındaki Röcken'in küçük bir kasabasında büyümüştür. Adını, Nietzsche'nin doğum gününde kırk dokuz yaşına giren Prusya Kralı IV. Frederick William'dan aldı (Nietzsche daha sonra ikinci adı olan "Wilhelm"i atmıştır). Nietzsche'nin ebeveynleri Lutherci bir papaz ve eski öğretmen olan Carl Ludwig Nietzsche (1813-49) ile Franziska Oehler (1826-97), oğullarının doğumundan önceki yıl olan 1843'te evlenmişlerdi.

İki çocukları daha vardı: 1846 doğumlu bir kız, Elisabeth Förster-Nietzsche ve ikinci oğulları, 1848 doğumlu Ludwig Joseph. Nietzsche'nin babası 1849'da bir beyin hastalığından öldü; bir sonraki yıl da erkek kardeşi Ludwig Joseph iki yaşında öldü. Bunlar üzerine ailece, Nietzsche'nin anneannesi ve iki bekar halası ile yaşayacakları Naumburg'a taşındı. Aile, Nietzsche'nin anneannesinin 1856'da ölmesinden sonra, şimdi müze ve Nietzsche çalışma merkezi olan kendi evlerine taşındı.

Nietzsche bir erkek okuluna, ardından da son derece saygın ailelerden olan Gustav Krug, Rudolf Wagner ve Wilhelm Pinder ile arkadaş olduğu özel okula gitti.

Naumburg'da, Haziran 1862 başında çekilen bu fotoğrafında Nietzsche 17 yaşındadır, 1862.
Naumburg'da, Haziran 1862 başında çekilen bu fotoğrafında Nietzsche 17 yaşındadır, 1862.

Nietzsche bir erkek okuluna, ardından da son derece saygın ailelerden olan Gustav Krug, Rudolf Wagner ve Wilhelm Pinder ile arkadaş olduğu özel okula gitti.

1854'te Naumburg'da Domgymnasium'a katıldı, ancak müzik ve dil alanında özel yetenekler gösterdiğinden uluslararası tanınmışlığa sahip Schulpforta onu öğrencisi olarak aldı. Oraya giderek 1858'den 1864'e kadar orada okudu ve Paul Deussen ile Carl von Gersdorff ile arkadaş oldu. Şiirler ve besteler üzerinde çalışmaya da zaman buldu. Schulpforta'da önemli bir dil altyapısı (Yunanca, Latince, İbranice ve Fransızca) edindi ve böylece önemli eserleri birinci kaynaktan okuma imkanı buldu; ayrıca ilk kez küçük bir kasabanın tutucu ortamındaki aile hayatından uzakta olmayı deneyimledi. 1864 Martının dönem sonu notlarında Din ve Almanca 1; Yunanca ve Latince 2a; Fransızca, Tarih ve Fizik 2b ve İbranice ile Matematik "sönük" bir 3'tü.

Pforta'da uygunsuz sayılan konuların peşinden koşma tutkusu ve eğilimi edinmişti. O zamanlar neredeyse hiç bilinmeyen şair Friedrich Hölderlin'in eserleriyle tanıştı. Hölderlin'den "en sevdiğim şair" diye bahsediyordu ve bir denemesinde bu çılgın şairin "en yüce düşüncelliğe" farkındalık getirdiğini yazıyordu. Denemeyi gözden geçiren öğretmen ona iyi bir not verdi, ancak Nietzsche'nin gelecekte daha sağlıklı, daha duru ve daha "Alman" yazarlar üzerine eğilmesinin uygun olacağı yorumunu yaptı. Nietzsche ayrıca tuhaf, dinsiz ve genellikle sarhoş bir şair olan Ernst Ortlepp'i de tanıyordu; Ortlepp, genç Nietzsche ile tanıştıktan birkaç hafta sonra bir hendekte ölü bulundu, ancak onun Nietzsche'yi Richard Wagner'in yazılı eserleriyle ve müziğiyle tanıştıran kişi olması muhtemeldir. Nietzsche, belki de Ortlepp'in etkisiyle Richter adında bir öğrenciyle birlikte okula sarhoş dönüp bir öğretmenle karşılaştı ve bu Nietzsche'nin sınıf birinciliğini kaybederek sınıf başkanlığının elinden alınmasıyla sonuçlandı.

Mezuniyet sonrası ilk yılları

Friedrich Nietzsche arkadaşlarıyla birlikte, 1866
Friedrich Nietzsche arkadaşlarıyla birlikte, 1866

1864'te mezuniyetinden sonra Bonn Üniversitesinde teoloji ve klasik filoloji alanında çalışmalara başladı. Nietzsche ve Deussen, kısa süreliğine Burschenschaft Frankoniaya üye oldular. Nietzsche, bir sömestr sonra (ve annesine olan öfkesi üzerine) teolojik çalışmalarını durdurdu ve inancını kaybetti. Daha 1862 yılında, yazdığı "Yazgı ve Tarih" adlı denemesinde tarihi araştırmaların Hristiyanlığın temel öğretilerini geçersiz kıldığını öne sürüyordu, ancak David Strauss'un "İsa'nın Hayatı" adlı eseri de bu genç adamı derinden etkilemişe benziyor. 1865 yılında 20'sindeyken, çok dindar biri olan kız kardeşi Elisabeth'e inancını kaybetmesiyle ilgili bir mektup yazdı. Mektup, şu cümleyle bitiyordu:

"Sonuç olarak insanların yolu ikiye ayrılıyor: huzur ve zevk diye didinip durmak istiyorsan, inan; hakikatin tutkunu olmak istiyorsan, sorgula..."

Bunların ardından Nietzsche, sayesinde gelecek yıl Leipzig Üniversitesine yöneleceği Friedrich Wilhelm Ritschl'in denetiminde filoloji çalışmaya yoğunlaştı. Orada akranı bir öğrenci olan Erwin Rohde ile yakın arkadaş oldu. Nietzsche'nin ilk filolojik yayımları bundan kısa süre sonra ortaya çıktı.

1865 yılında Arthur Schopenhauer'ın eserlerini enikonu inceledi. Felsefi ilgisinin uyanışını Schopenhauer'ın "İstenç ve Tasarım Olarak Dünya"sına borçluydu ve daha sonra Schopenhauer'ın saygı duyduğu birkaç düşünürden biri olduğunu "Çağa Aykırı Düşünceler"deki "Eğitimci Olarak Schopenhauer" adlı denemesinde kabul etti.

Schopenhauer'ın felsefesi Nietzsche'yi 1865'ten üretken hayatının sonuna kadar fazlasıyla etkilemiştir.
Schopenhauer'ın felsefesi Nietzsche'yi 1865'ten üretken hayatının sonuna kadar fazlasıyla etkilemiştir.

1866 yılında, Friedrich Albert Lange'ın "Materyalizmin Tarihi"ni adlı eserini okudu. Lange'ın anti-materyalist Kant felsefesini betimleyişi, Avrupa materyalizminin doğuşu, Avrupa'nın bilimle artan yakınlığı, Charles Darwin'in evrim teorisi ve gelenek ile otoritelere karşı genel bir ayaklanma, Nietzsche'de büyük ilgi uyandırdı. Bu kültürel çevre, onu ufuklarını filolojiden öteye taşıyarak felsefi çalışmalarına devam etmeye teşvik etti.

1867'de Nietzsche Naumburg'daki Prusya ağır silah bölüğünde bir yıllık gönüllü hizmete kaydoldu. Akranı acemi erler arasında en iyi binicilerden biri olarak görülüyordu ve subayları, Nietzsche'nin kısa sürede yüzbaşı rütbesine ulaşacağını öngörüyordu. Ne var ki 1868 Mart'ında, atının eyerine atlarken Nietzsche'nin göğsü eyer kaşına çarptı ve sol yanında iki kası aylarca yürüyememesine sebebiyet verecek şekilde yırtıldı. Bunun sonucunda Nietzsche, ilgisini çalışmalarını yeniden tamamlamaya ve Richard Wagner ile o yıldan sonra ilk kez görüşmeye çevirdi.

Basel'de profesörlüğü (1869-1879)

1871 Ekim'i ortası. Soldan sağa: Erwin Rohde, Karl von Gersdorff, Nietzsche.
1871 Ekim'i ortası. Soldan sağa: Erwin Rohde, Karl von Gersdorff, Nietzsche.

Kısmen Ritschl'in desteğiyle Nietzsche, İsviçre'de Basel Üniversitesinde klasik filoloji profesörlüğü gibi hatırı sayılır bir teklif aldı. Henüz 24 yaşındaydı ve ne doktorasını tamamlamış, ne de öğretim sertifikası almıştı. Teklif tam da filolojiyi bırakmayı düşündüğü zamanda gelmiş olsa da, teklifi kabul etti. O gün bugündür, Nietzsche hâlâ Klasik Bilimi alanında en genç yaşta profesör olmuş insanlar arasındadır. Basel'e taşınmadan önce Prusya vatandaşlığını bırakmış, hayatının geri kalanını resmi olarak devletsiz yaşamıştır.

Bununla birlikte, Fransa-Prusya Savaşında, Prusya güçleri arasında sıhhiye eri olarak hizmet verdi. Askeriyede geçirdiği kısa zamanında çok şey deneyimledi ve savaşın sarsıcı etkilerine tanıklık etti. Ayrıca difteri ve dizanteriye yakalandı. Walter Kaufmann, Nietzsche'nin o zaman diğer enfeksiyonlarla birlikte sifilis hastalığına da yakalandığı öngörüsünde bulunmaktadır. Nietzsche, 1870'te Basel'e dönüşünde Alman İmparatorluğunun kuruluşunu ve Otto von Bismarck'ın takiben belirlediği politikaları bir yabancı gözüyle ve dehalarına büyük bir kuşkuculukla gözlemledi. Üniversitedeki açılış konferansı "Homeros ve Klasik Filoloji" oldu.

Nietzsche ayrıca, hayatı boyunca dostu olarak kalacak olan teoloji profesörü Franz Overbeck ile tanıştı. 1873'teki "Düşünce ve Gerçeklik" eserinin sahibi olan az tanınmış Rus filozof Afrikalı Spir ve Nietzsche'nin derslerine sıklıkla katıldığı ünlü bir tarihçi olan arkadaşı Jacob Burckhardt, bu sürede Nietzsche üzerinde belirgin etkiler göstermeye başladı.

Nietzsche 1868'de Richard Wagner'le ve daha sonra Wagner'in eşi Cosima ile Leipzig'de tanışmıştı. İkisine de büyük hayranlık duydu ve Basel'deki geçirdiği zamanı boyunca Wagnerlerin Luzern'de Tribschen'deki evini sıkça ziyaret etti. Wagnerler Nietzsche'yi en samimi çevrelerine aldılar ve Beyrut Festivali'nin başlangıcına gösterdiği ilgiden memnun kaldılar. 1870'te Nietzsche, "Trajik Düşüncenin Başlangıcı"nın el yazmasını Cosima'ya doğum günü armağanı olarak verdi. 1872'deyse ilk kitabı olan "Trajedinin Doğuşu"nu yayımladı. Ancak bu alandaki arkadaşları -Ritschl de dâhil- Nietzsche'nin daha kuramsal bir yaklaşım adına klasik filolojik yöntemden kaçındığı bu çalışmaya pek az ilgi gösterdi. Polemiği "Filolojinin Geleceği"nde, Ulrich von Wilamowitz-Moellendorff kitabın algısına gölge düşürdü ve kitabın adını kötüledi. Karşılık olarak Rohde (artık Kiel'de profesördü) ve Wagner, Nietzsche'yi savunmaya geçti. Nietzsche, filolojik topluluğun arasında duyduğu yalıtılmışlığını özgürce dile getirdi ve Basel'de felsefe alanında bir pozisyona atanmayı denediyse de başarılı olamadı.

Nietzsche - 1872
Nietzsche - 1872

1873 ile 1876 yılları arasında "David Strauss: İtirafçı ve Yazar", "Tarihin Yararı ve Yararsızlığı Üzerine", "Eğitimci Olarak Schopenhauer" ve "Richard Wagner Beyrut'ta" olmak üzere dört ayrı uzun deneme yayımladı. Dört yazı sonraları "Çağa Aykırı Düşünceler" başlığıyla derlenmiş basımda yer aldı. Bu dört yazı, Schopenhauer ve Wagner'in önerdiği yollardan gelişmekte olan Alman kültürüne meydan okuyan bir kültürel eleştiri yönelimi taşıyordu. Nietzsche 1873'te, ölümünden sonra "Yunanların Trajik Çağında Felsefe" adıyla yayımlanacak olan notlarını da biriktirmeye başladı.

Bu süreçte Nietzsche, Wagnerlerin çevresinde Malwida von Meysenbug ve Hans von Bülow ile tanıştı ve 1876'da Nietzsche'nin erken dönem yazılarındaki pesimizmi bırakmasında etkili olan Paul Rée ile dostluk kurmaya başladı. Ancak Nietzsche, gösterilerin bayağılığı ve toplumun rezilliğinden tiksindiği 1876 Beyrut Festivali yüzünden derin bir düş kırıklığı yaşadı. Ayrıca Wagner'in, Nietzsche'nin karşıtlık duyduğu "Alman kültürüne" taraf olmasının yanı sıra Alman halkının arasında ününü kutlaması yüzünden yabancılaştı. Bütün bunlar Nietzsche'nin Wagner'den kendini uzaklaştırmasına neden oldu.

1878'de "İnsanca, Pek İnsanca"nın (yelpazesi metafizikten ahlâka, dinden cinsiyet bilimine kadar genişlikte olan bir aforizma kitabı) yayımlanmasıyla Nietzsche'nin eserlerindeki Afrikalı Spir'in "Düşünce ve Gerçeklik"ten yüksek derecede etkilenmiş ve Wagner ile Schopenhauer'ın pesimist felsefesine tepki gösteren yeni tarzı belirginleşti. Nietzsche, Deussen ve Rohde ile olan dostluğundan da soğudu.

1879'da sağlığındaki önemli bozulmadan sonra Basel'deki pozisyonundan istifa etmek zorunda kaldı. Çocukluğundan beri, onu neredeyse yarı yarıya kör bırakan uzağı görememe anları, migren ağrıları ve şiddetli hazımsızlıklar dâhil, sağlığını aksatan çeşitli hastalıklar ona dert olmuştu. 1868'deki binicilik kazası ve 1870'teki hastalıkları, Basel'deki yılları boyunca onu, günlük işini yerine getiremeyecek halde bırakıncaya kadar her seferinde daha uzun tatillere çıkmaya zorlayarak zarar vermeyi sürdüren bu durumu alevlendirmiş olabilir.

Bağımsız filozof (1879-1888)

Basel'den aldığı emekli maaşıyla geçinen Nietzsche, sağlığına yararlı olan iklimleri bulmak için sık sık yolculuk etti ve 1889'a kadar farklı şehirlerde bağımsız bir yazar olarak yaşadı. Birçok yazını İsviçre'de St. Moritz yakınlarındaki Sils Maria'da geçirdi. Kışlarını İtalyan şehirleri Cenova, Rapallo ile Torino'da ve Fransız şehri Nice'te geçirdi. 1881'de Fransa Tunus'u işgal ettiğinde Avrupa'yı dışarıdan görmek için Tunus şehrine seyahat etmeyi planladı, ancak daha sonra, muhtemelen sağlık sorunları nedeniyle bu fikirden vazgeçti. Nietzsche Naumburg'a arada sırada ailesini ziyaret etmek için döndü ve özellikle bu zamanlarda kız kardeşiyle tekrarlanan çatışma ve barışma dönemleri yaşadı.

Cenova'dayken Nietzsche'nin görme yeteneğindeki zayıflık, yazmaya devam edebilmek için daktilo kullanmayı keşfetmesini sağladı. Çağdaş bir daktilo aygıtı olan Hansen Yazma Topu'nu kullanmayı denediği biliniyor. En sonunda, eski bir öğrencisi olan Peter Gast, Nietzsche'nin bir çeşit özel sekreteri oldu. Gast, 1876'da Beyrut'ta Richard Wagner ile Nietzsche'nin darmadağın ve neredeyse okunaksız el yazısını ilk kez transkript etti. Bundan sonra Nietzsche'nin neredeyse bütün eserlerinin galede yazım denetlemelerini o yaptı.

23 Şubat 1880'de en az bir tatilinde, genellikle parasız olan Gast, ortak arkadaşları Paul Rée'den 200 mark destek gördü. Gast, Nietzsche'nin kendisini eleştirmesine izin verdiği az sayıda arkadaşlarından biriydi. "Zerdüşt"e büyük coşkuyla cevaben Gast, "lüzumsuz" olarak tanımlanan kişilerin aslında oldukça gerekli olduğuna dikkat çekmeyi gerekli buldu. Örneğin, Epikuros'un keçi peynirinden oluşan yemeğini bile sağlamaları için kaç insana güvenmek zorunda kaldığını sıraladı.

Lou Salomé, Paul Rée ve Nietzsche. 1882, Luzern.
Lou Salomé, Paul Rée ve Nietzsche. 1882, Luzern.

Gast ve Overbeck, Nietzsche'nin hayatının sonuna dek sadık dostları olarak kaldılar. Malwida von Meysenbug, Wagner çevresinin dışından da olsa anaç bir koruyucu gibi davrandı. Kısa süre sonra Nietzsche, müzik eleştirmeni Carl Fuchs ile irtibat kurdu. Nietzsche en üretken döneminin eşiğinde duruyordu. 1878'de "İnsanca, Pek İnsanca" ile başlamak üzere, 1888'e kadar her yıl bir kitabı veya kitabın büyük bir kısmını yayımlayacaktı; yazdığı son yıl olan 1888'de ise beş kitap tamamladı.

1882 yılında Nietzsche, "Şen Bilim"in ilk kısmını yayımladı ve Lou Andreas-Salomé ile tanıştı. Nietzsche, Salomé'ye evlenme teklif etti ancak reddedildi; bu olay ilişkilerinde ve ailesiyle bağlarında gerginliğe yol açtı. Kış aylarında yalnızlaştı ve Rapallo'da "Böyle Buyurdu Zerdüşt"ün ilk bölümünü 10 günde yazdı. Uyku sorunları nedeniyle yüksek dozda afyon ve kloralhidrat kullanıyordu.

Wagner ve Schopenhauer ile bağlarını kopardıktan sonra çevresi daraldı, kitapları ilgi görmedi, "Zerdüşt"ün ilk baskısı yalnızca 40 kopyaydı. 1883'te üniversitede görev alma çabası sonuçsuz kaldı. Akademik hayattan dışlanması onu öfkelendirdi. 1886'da antisemitist yayıncısıyla ilişkisini kesti ve eserlerinin yeni baskılarını kendi finanse etti. Bu dönemde düşüncelerine ilgi artmaya başladı. Aynı yıl kız kardeşi Elisabeth, antisemitist Förster ile evlenerek Paraguay'a yerleşti.

1887'de "Ahlâkın Soykütüğü Üzerine"yi yazdı, Dostoyevski ile tanıştı ve Kierkegaard okumaya yönlendirildi. 1888'de "Putların Alacakaranlığı" ve "Deccal"i yazdı, sağlığı bir süre düzeldi. 44. yaş gününde "Ecce Homo"yu yazmaya başladı ve eserlerinin etkisine dair yüksek beklentilere kapıldı. Uluslararası tanınma hayali kurdu, eski yazılarını tercüme ettirmeyi ve yeni derlemeler yayımlamayı planladı.

Çöküş ve son yılları (1889-1900)

1889 yılında Nietzsche'nin zihinsel çöküşü başladı. Torino'da bir atın kırbaçlandığını gördükten sonra atın boynuna sarılıp ağladığı olay, bu çöküşün sembolik başlangıcı sayılır. Ardından, dostlarına anlaması güç, karışık ve bazen kendini tanrı, imparator ya da mitolojik figür olarak tanıttığı mektuplar yazdı. Bu mektuplar çevresi tarafından "deli mektupları" olarak adlandırıldı. Durumu fark eden dostları, onu ailesine teslim etti. Nietzsche, önce Basel'e, ardından Almanya'da annesinin yanına götürüldü ve resmi olarak akıl hastası ilan edildi. Bu tarihten sonra günlük hayatını sürdürebilecek durumda değildi ve tamamen bakıma muhtaç hale geldi.

Nietzsche hastalığının son dönemlerinde, 1899
Nietzsche hastalığının son dönemlerinde, 1899

1890'dan itibaren annesi, 1897'de annesinin ölümünün ardından ise kız kardeşi Elisabeth onun bakımını üstlendi. Bu süreçte Nietzsche'nin bilinci yerinde olmasa da eserleri giderek daha fazla ilgi görmeye başladı. Ancak bu eserlerin büyük kısmı kız kardeşi tarafından antisemitist ve milliyetçi bir yorumla düzenlenerek yayımlandı. Nietzsche'nin felsefi mirası bu nedenle uzun süre yanlış ya da çarpıtılmış şekilde anlaşıldı. Son yıllarında tamamen sessizliğe gömülen Nietzsche, 1900 yılında geçirdiği felç ve zatürre sonucu Weimar'da hayatını kaybetti. Ölümünden sonra düşünceleri başta felsefe olmak üzere pek çok alanda derin etkiler bırakmaya başladı.

Felsefesi

Üstinsan sözcüğünü ilk olarak teolog ve yazar Heinrich Müller, 17. yüzyılda yazdığı "Geistlichen Erquickstunden" adlı eserinde kullanmıştır. Nietzsche, üstinsanın tüm evrenin amacı ve sebebi olduğunu ileri sürmektedir. Ona göre Üstinsan, insanlığın da amacıdır.

Nietzsche, üstinsan kavramıyla soylu bir insan eylemliliği kavramını yeniden kurmaya çalışır. Son İnsan, yalnızca maddi teselli peşindeyken üstinsan, yaşamını büyük eylemler uğruna harcamaya hazırdır. Üstün olmak, isteyerek iyinin ve kötünün ötesinde durmaktır. Yine Nietzsche, kendisini üstinsanın habercisi olarak tanıtır ve kendini Zerdüşt ile özdeşleştirir. Bu konuda eserinde şöyle yazmıştır:

"İnsan bir iptir ki hayvanla üstinsan arasına gerilmiştir. Uçurumun üstünde bir ip. Tehlikeli bir geçiş, tehlikeli bir yolculuk, tehlikeli bir geriye bakış, tehlikeli bir ürperiş ve duraksayış."
"Çünkü insanlar eşit değillerdir. Gerçek budur. Ve benim istediğim şeyi onlar istemezler."

İnsanların üstinsanı karalayacaklarını şu ifadelerle bildirir:

"İddia ederim ki benim üstinsan dediğime, siz şeytan diyeceksiniz."
"Sert olunuz!"
"Panayırda kimse üstinsanlara inanmaz. Orada konuşmak isterseniz halk tabakası göz kırpar ve 'Biz hep eşitiz' der."
"Haydi haydi, ey üstinsanlar! Ancak şimdi insan, geleceğin doğum sancısındadır. Tanrı öldü, şimdi dileriz ki üstinsan yaşasın."
"Ey üstinsanlar, içten adamlar, açık kalpliler; güvensiz olun! Derinliklerinizi gizli tutun; çünkü bugün halk tabakasının günüdür."

Nietzsche'nin üstinsanı, belli bir evrim sürecinin ardından, insanlar arasından çıkıp bütün insanlığı yönetecek, tüm insanlara tahakküm edecek bir diktatör değildir. O, her ne kadar on dokuzuncu yüz­yılda kapitalizmin yarattığı fabrika köleleri­ne, kapitalizmin Hristiyanlıktan miras alıp koruduğu köle ahlâkına, burjuva demokrasi­siyle onun eşitlik idealine karşı çıkarken, bu düzenin veya Avrupa'daki demokratikleş­menin bir yandan da zorbalık, acımasız bir diktatörün ortaya çıkışı için gerekli altyapı­yı hazırladığını söylemiş olmakla birlikte, onun üstinsanı sanılanın tersine Hitler değildir.

Tanrı öldü

"Tanrı öldü" (Almanca: "Gott ist tot"; ya da tanrının ölümü), Nietzsche'nin yaygın olarak alıntısı yapılmış bir sözüdür. İlk kez 1882'de "Şen Bilim"de (Almanca: Die fröhliche Wissenschaft) 108. (Yeni Çabalar), 125. (Deli) ve üçüncü olarak 343. (Keyifliliğimizin Anlamı) kısımlarında ortaya çıkar. Ayrıca Nietzsche'nin 1883 yılındaki, deyişin yayılmasına en büyük katkıyı sağlamış olan eseri "Böyle Buyurdu Zerdüşt"te de görülür. Düşünce, Deli'de şöyle ifade edilmiştir:

"Tanrı öldü. Tanrıdan geriye bir ölü kaldı. Ve onu öldüren biziz. Hâlâ gölgesi beliriyor uzaklarda. Kendimizi nasıl avutacağız, biz katillerin katilleri? Neydi bıçaklarımızın altında ölümüne kan döken, dünyanın sahip olmuş olduğu bu en kutsal ve en kudretli şey; bu kanı kim silecek üzerimizden? Hangi su var bizi temizleyecek? Hangi teselli şölenlerini, hangi kutsal oyunları icat etmek zorunda kalacağız? Fazla büyük değil mi bize bu davanın yüceliği? Buna layık olmak için birer tanrıya dönüşmeli değil miyiz?"

8 Nisan 1966 tarihli Time dergisi, kapağında "Tanrı Öldü mü?" sorusunu sordu ve eşlik eden makalede de o zaman için Amerika'da yükselmekte olan ateizme değiniliyordu. O zamanlar Amerikan teolojisinde "tanrının ölümü" adında bir akım doğuyordu. Tanrının ölümü akımı kimi zaman teknik olarak, Yunanca theos (tanrı) ve thanatos (ölüm) sözcüklerinden türemiş olan "theothanatology" olarak adlandırılıyordu.

Bengi dönüş

Bengi dönüş (sonsuz dönüş, ebedi dönüş veya ebedi tekerrür) düşüncesi, zamanın döngüsel bir formda olduğu; olayların bu döngüsellikte sonsuza dek yinelenmiş olduğu, yinelendiği ve yineleneceği tezini içermektedir. Friedrich Nietzsche bu düşünceyi etik anlamda oluştaki yaratıcılığın, en yüksek yaşama gücünü elde etmenin, acıyla başa çıkmanın ve Üstinsan'ı meydana getirme aracı olarak geliştirmiştir. Ayrıca bengi dönüş, aktif nihilizmin kendini gösterdiği güçlü sınıfın ön koşuludur.

Bengi dönüş, Friedrich Nietzsche'nin başyapıtı olan "Böyle Buyurdu Zerdüşt"ün ana sorunudur. Nietzsche bengi dönüşten ilk kez "Şen Bilim"de şöyle söz eder:

"Yaşadığın ve yaşamakta olduğun bu hayatı, yeniden ve sayısız kere daha yaşamak zorunda kalacaksın; içinde yeni hiçbir şey olmayacak: Yaşamındaki her acı, her sevinç, her bir düşünce ve her bir soluk, tarif edilemeyecek kadar küçük veya büyük her şey, arka arkaya ve aynı sırayla, sana dönecek - ağaçların arasından süzülen şu alacakaranlık ve şu örümcek bile, şu an ve ben kendim bile. Varoluşun sonsuz kum saati, içinde toz lekesi olan sen ile, yeniden ve yeniden başaşağı çevrilecek!"

Bengi dönüş; etik düzeyde, insanların yaşamlarını en yüksek noktaya "onu bir daha yaşamayı isteyerek" ulaşacaklarını anlatır. Varlığın en kesin gerçeği olan yok oluş, bengi dönüş ile olumlandırıldığında korkutuculuğunu yitirir. Nietzsche'ye göre insan, yaşamını tamamladığında ölüm korkusu ortadan kalkacaktır. Bu "yaşamı tamamlama" olgusu, bengi dönüşe, yani bütün acılarına, kaderci yapısına rağmen yaşamı yeniden yaşamaya "evet" diyebilme gücüne sahip olmaktır.

Bengi dönüş, kader sevgisinin (amor fati) de ön koşuludur. İnsanların kendi seçimleri olmayan yazgılarını sevebilmeleri için onu acılarla birlikte yeniden yaşamayı onaylamak ve bengi dönüşle yaşamı böylece olumlamak gerekir.

Nietzsche, bengi dönüş düşüncesini "Güç İstenci" notlarında evrende atomların sınırlı sayıda olduğunu ortaya koyan, termodinamiğin birinci yasası olan enerjinin korunumu yasasına dayandırır: "Enerjinin korunumu yasası, bengi dönüşü gerektirir." Bengi dönüşe her ne kadar yalnızca etik düzeyde yaklaşılsa da Nietzsche, görüşünü kozmolojik anlamda kanıtlamak istemiştir. Yine bengi dönüş, yalnızca etik düzeyde değil, varlık düzeyinde bir düşüncedir.

Apollon ve Dionysos

Gerçekte iki Antik Yunan tanrısı olan Apollon ve Diyonisos, Nietzsche'de anlamca yüceleştirilir ve oluşun merkezine koyulur. Sanatın birebir oluşumu, bu iki kavrama bağlıdır. Apollon; Nietzsche'de anlamını "biçim"le, Dionysos ise Nietzsche'de anlamını "uyum"la bulur. Yine Nietzsche'ye göre Antik Yunan medeniyeti, bu iki sanat tanrısıyla, yani sırasıyla heykel ve müzik tanrılarıyla, sanat üretiminin derin gizlerini keşfetmişlerdir.

Apollon düş deneyimini ifade eder. O ışık saçan Tanrıdır, Dionysos ise esrime deneyimidir. Hayatın iki kanadı olan Apollon ve Dionysos, insanın yaratıcı gücünü ortak olarak biçimlendiren ve yön veren iki tanrıdır. Nietzsche'de bu tanrısal değişim ve dönüşüm, aslında hayatın sanatsallığına bir işaret, bir göz kırpmadır.

Dionysos, müzik ve şarabın tanrısıdır. Yaratma eylemi, Dionysos ve Apollon'un odak noktasının yakalanması, Nietzsche'ye göre "dans etmek"tir. Yine Dionysos, varlığın özünü sezgiyle kavramaya, Apollon ise sezgiyle kavranan özün dışa, yani görünen dünyaya etki ettirmeye yarar. Nietzsche'ye göre sanat, bu iki "kavramsal" tanrının etkisiyle şekillenir.

Nietzsche'ye göre estetiğin temeli, bu iki kavramı anlamakla mümkündür. Bu konuda şöyle der:

"Mantıksal bir çıkarsamayla -ama sezginin anında oluşan keskinliğiyle- sanatın sürekli gelişiminin Apolloncu ve Dionysoscu bir ikiliğe bağlı olduğunu anladığımızda estetik bilimi için çok şey yapmış oluruz: Yaradılışın, bazen araya giren uzlaşmalara rağmen sürekli çatışan cinsiyet ikiliğine bağlı olması gibi..."

Nietzsche, Sokrates'ten önceki Yunan felsefesine saygı duyar. Lakin ona göre Sokrates'ten sonraki çağ, Sokrates'in izlerini taşıdığı için onun gözünde neredeyse tamamen yozlaşmıştır. Sokrates'in yöntemi de bir tür diyalektik olarak tanımlanabileceği için diyalektik kavramı Nietzsche tarafından topyekûn reddedilir.

İnsandaki yaratıcı güç şöyle dursun, Nietzsche'ye göre doğa yaratısı insan bile doğanın bu iki kavramındaki odak tarafından yaratılmıştır. Kısacası ona göre Apollon ve Dionysos doğanın elleridir. Doğa, bu kavramlarla yaratır ve yıkar.

"En tuhaf ve en zor sorunlarında bile yaşama 'Evet' diyebilmek, en yüksek tiplerin kurban edilmesinde bile kendi tükenmezliğinden sevinç duyan yaşam istemi; Dionysosça dediğim şey işte bu."

Güç istenci

Güç istenci, Friedrich Nietzsche'nin felsefesinin merkezi sayılabilecek bir önem taşımaktadır. Güç İstenci, Nietzsche'ye göre evrenin her türlü devinimindeki en temel istenç olmakla beraber; tüm detayları, mikro ve makro kozmosu kaplar. Tüm değişim ve dönüşümler, bu istencin farklı kisvelere bürünmüş halidir. Her detayda bu istencin izlerini yakalamak mümkündür.